İletişim Yayınları
175 sayfa
1. ve 2. Baskı 2014
Ah Hayriye, Pala Hayriye, yüreğimi inceden sızlatan Hayriye...
Bitirgen'le çocukluğunu okuduğumuz Hayriye'nin, bu defa da genç kızlıktan kadınlığa geçiş hikayesini okuyoruz.
Baskıcı rejimden, abisinin dayaklarından usanan Hayriye, tek çareyi evden kaçmakta bulur.
"Hamım ben daha; dalıma yabancı, ağacıma küs, köküme çekingen. Düşme korkusundan olgunlaşmaya meyletmeyen... Ham kalmaya söz vermek üzere çıkıyorum, beni on sekiz yaşıma kadar besleyen evimden." diyerek kendini sokağa atar.
Gidecek hiçbir yeri yoktur ama bir okulu vardır. O da soluğu okulda alır. Sonrasında kendine bir ev bulma, hasbelkader girdiği sol grupla eylemlerde boy gösterme, aşık olma hallerini; gazeteci, yazar olma yolunda debelenmelerini okuyoruz.
Bitirgen'den sonra Pala Hayriye'yi de çok keyifle okudum. Üçüncü kitabı heyecanla bekliyorum. Yeni yazarlar keşfetmek çok mutlu ediyor beni ve Figen Şakacı'yla tanıştığıma da çook memnun oldum...
"Onur aç ve evsiz insanların üzerinde hiç durmayan bir şeymiş meğer."
"Evlat olmak diye bir meslek edinmiş de gönüllü çalışıyormuş gibiydi. Bütün gün devrimden, mücadeleden, feminizmden bahseden Meral, evin içinde bildiğimiz etkisiz elemandı."
"Yabancı bir evde olmak, eve yüklediğin her türlü anlamı safrasıyla kusmak demekti. Yabancı bir ev, dışarıdan gelen için tüm evlerin kalın bağırsağı, zamanla biriken her şeyin posasıydı."
"Hasret çekmek, bir hayalin yerini durmadan değiştirmek demek. Özlemek daha başka, onda bütün dünyayı aynı anda kucaklamak isteği gibi imkansız bir şey var... Birinde hiç kavuşamayacağını bilmenin sancısı, diğerinde yutkundukça fark ettiğin bir yumru..."
"Gençliğim kıytırık bir kasnağa gerilmişti. Bol soru, yığınla muğlak cevap ve bir umut arasındaki gergefe kendimi işledim."
Kitap Tanıtımından:
Kulağıma durmadan yürü diye fısıldayan, gittikçe uğultuya dönüşen, menşei belirsiz bir ses çalınıyordu. Gökyüzü pusunu üzerime kusuyor, beni yutmaya yelteniyordu. Boyun eğmek, geri dönmek yoktu. Yolu bir çaprazına, bir dikine dilimledim. Sonunda bitap düşüp bir merdivenin başında durdum. Çöksem olduğum yerde uyuyacak, soğuğun ikide bir dürten dikenli ellerinde yığılıp kalacaktım. Artık bir evim yoktu ama bir okulum vardı. Ailemi yeni arkadaşlarımdan kuracak, atanmışlarla değil, seçilmişlerle mutlu mesut yaşayacaktım.
Böreğe pudra şekeri ister misin? Ertürk Yöndem, Lenin’i döver mi? Kim otlu peynir kokuyor? “Bekâret esaret”, yarım yarım hatıralar, öğrenciler, gazeteciler... Kim dans eder ki komparsitayla? Şehrin yokuşları, çıkmaz sokakları... Yalnız mısın sen oralarda?
Genç bir kadın evden kaçıyor, kalın fitilli kadifesi kirden üzerine yapışmış, kaşı-bıyığı gür Pala Hayriye bu... Figen Şakacı, doksanlı yıllarda üniversiteye başlayan Hayriye’nin kırklı yaşlara kadar yaşadıklarını anlatıyor. Pala Hayriye, neşeli, meydan okuyan, direnen bir kadının hikâyesi... Figen Şakacı, Bitirgen’le başladığı büyüme hikâyesine Pala Hayriye’yle devam ediyor.