30 Haziran 2016 Perşembe

UNUTMA BENİ APARTMANI- Nermin Yıldırım



422 sayfa
Doğan Kitap
1. Baskı: Mart 2011
3. Baskı: Ocak 2016

Nermin Yıldırım ismini duyardım ama okumak için yoğun bir istek duymamıştım ta ki bu yılın başında Ankara'da bir imza ve söyleşi günü olduğunu öğrenene kadar...

İmza günlerinde saatlerce ayakta beklemeye bayıldığımı söyleyemem tabi ama söyleşi kısmı ilgimi çekmişti açıkçası. Tabi tek sorun benim herhangi bir Nermin Yıldırım kitabı okumamış olmamdı:)

O sebepten ilk kampanyada attım sepete Unutma Beni Apartmanı'nı...

Hayalimde Elif Şafak'ın Bit Palas'ında olduğu gibi Unutma Beni Apartmanı'nda yaşayan karakterlerin birbirleriyle keşisen hayatlarının anlatıldığı bir roman canlandırmıştım.

Tahminlerimde genellikle yanılırım zaten:) "Unutma Beni Apartmanı", romanın sadece bir yerinde kahramanımızın karşısına çıkıyor ama romanın bütününe baktığımızda bundan anlamlı bir isim olamazdı herhalde... 

Babasını henüz doğmadan kaybeden Süreyya'yı babaannesi büyütmüştür; çünkü annesi de bir bebeğin yükünü kaldıramayacağından çareyi kaçıp gitmekte bulmuştur. Annesini ve babasını hiç tanımadan büyüyen Süreyya, varlığını hiç tatmadığı bir şeyin eksikliğine ilişkin duygularını tam olarak anlamlandıramasa da hayatında hep bir şeyler eksik olmuştur. 

Bu eksiklik, hayatı boyunca içinde büyüyerek neredeyse tüm yaşamını kaplayan bir boşluğa dönüşür...

Terk edilmekten korktuğu için önce o terk eder; sonunda hep incineceği korkusuyla sevmekten, sevilmekten kaçar. Sınırları, bağlanmayı sevmez Süreyya, hep kendine bir pay bırakır; kendince yarattığı özgürlüğünde nefes alabilir yalnızca...

Ve tabi ki o an doğru gibi gözüken ama sonrasında ruhunda derin yaralar açan, pişmanlık kuyusunda çaresizce çırpınmasına neden olan bir çok yanlış karar da alır...

43 yaşına geldiğinde ise hatalarıyla yüzleşmeye, içinde kopan fırtınaları anlamlandırmaya çalışırken ve bir enkaza benzeyen hayatının neresinden tutması gerektiğine ilişkin hesaplar yaparken gelen bir telefon her şeyi allak bullak eder...

Arayan annesidir...

Gerçek aslında Süreyya'nın bildiğinden daha başka mıdır?

Ve gerçeklerin Süreyya'ya faydası ne olacaktır?

Öncelikle Nermin Yıldırım'ın diline, anlatımına hayran kaldığımı söylemeliyim! 

Nakış gibi işlemiş cümleleri...

Roman içinde roman yazmak da kesinlikle ayrı bir ustalık! Ve bu romanlarda yer alan karakterlerin, Süreyya'nın hayatından, kişiliğinden ince izler taşıması çok etkileyiciydi...

Süreyya'nın hayatı akıp giderken ülkemizde ve Dünya'da meydana gelen önemli olayların da araya serpiştirilmesi çok güzel bir detay olmuş.

Yıldırım'ın diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum:) Bir sonraki imza ve söyleşi gününe kadar ben ödevimi zevkle yerine getirmeye kararlıyım;) 

Altı Çizilenler:

" "Nemli bir havlunun yere bırakılışı gibi"ydim. Bitkin, bezgin, kederli..."

" Acımak, kılpayı yırttığın mutsuzluğun diyetini uğursuz, cüretkar bir sadaka gibi dağıtmaktır. İşte bu sadaka, iki damla gözyaşı ya da kimsenin bir işine yaramayacak anlık bir yürek burkuntusu kadardır. Acıyan, kendini yüce duygulara malik, iyi yürekli bir insan olduğu yalanına inandırmaya çalışır. Halbuki bencil bir sahtekar daha fazlası değildir."

"Anne kelimesi herkes için başka şeyler ifade eder. Benim içinse hiç bilinmeyenli bir denklem gibidir."

" Bir şeylerin başlaması hep başka bir şeylerin bitmesine denk düşer.  Biri bir diğerine dönüşüp size ekleniverir. O zaman geride bıraktığınızı sandığınız her şeyi farkında olmadan yanınıza katarak, peşiniz sıra sürükleyerek yolunuza devam edersiniz. Bunun için yıllar geçtikçe yürümek biraz daha zorlaşır.  Ardınızda sürüklenen gürültücü teneke parçalarını göremezsiniz. Kafanızın içinde uğuldamakta olan sesin nereden geldiğini öğrenmek için doktor kapıları aşındırdığınız bile olur. Size bazen arkanızı dönüp bakmanızı söylerler.  İşte tüm bu peşinizdeki kalabalıktan dolayı kararlarınız ve değişimleriniz geçmişinizden bağımsız değildir."

" Yokluğun birilerinin varlığına tesir etmesi gerekir. Etmiyorsa kimse için önemli olmamışsın,  kimsenin hayatında boşluğu hissedilecek bir yer dolduramamışsın demektir bu. Uçsuz bucaksız bir yalnızlığın orta yerinde yaşamışsın demektir."

" Kahraman olamayacak kadar korkak, ama korktuğumu söyleyebilecek kadar cesur biriyim ben."

"... anladım ki aşk gözlerini kaybetmekti zaten. Sesini kaybetmekti, tümden kaybolmaktı. Başkasının gözünden bakıp,  ağzıyla konuşmaktı. Aşk yakalandığım en kişiliksiz hastalıktı."

" İntiharı seçenler, sebebi ne olursa olsun, neredeyse bir çeşit kahraman ilan ediliyordu. Vazgeçmenin mağrurluğu, tokgözlülüğü, bu konuda cesaret gösteremeyecek olanları derinden etkiliyordu. Ölüm vazgeçişlerin en katmerlisi, kahramanlığa giden yolun kestirmesiydi. Kısa olduğu için kestirmeydi elbette, yoksa kolay olduğundan değil. Bu yola sapmak kısacık anlardan geçen bir karardı, ama bu uğurda vazgeçilen yollar, sokaklar, kavşaklar, uç uca eklenmiş bir hayattan daha fazlasıydı. Ve ölmek tek bir hayattan daha fazlasını yitirmekti aslında."

"Ölüm! Sonsuzmuş gibi yaşadığımız hayatlarımızın, canımız ne zaman isterse telafi edebileceğimizi sandığımız hatalarımızın, bir gün çok geç olabileceğini hiç bilmiyormuş gibi ağırdan almalarımızın şaşkın seyircisi..."

Kitap Tanıtımından:

Terk etmeye ve edilmeye, köksüzlüğe dair sarsıcı bir hikâye…

"Yalnızlık kaçınılmaz bir son değil, ulaşmaya gayret ettiğim bir mertebeydi kimi zaman. Sahip olduklarımın esaretinden kurtulmak için terk etmemiş miydim sevdiklerimi, seveceklerimi, sevenlerimi? Korkmamış mıydım vazgeçemeyecek kadar alışmaktan?"

Annesinin sesini ilk kez kırk üç yaşında telefonda duyan bir kadının hikâyesi bu. Sırlarla dolu bir geçmişin peşinde kendi yaşamını sorgulayan, tarihin başlangıcını doğumlarla değil ölümlerle belirleyen Süreyya'nın öyküsü. Terk etmeye ve edilmeye, köksüzlüğe dair sarsıcı bir hikâye…

Nermin Yıldırım, cesurca bir yaklaşımla aile kavramını masaya yatırırken aşkı, insan ilişkilerini, toplumsal çalkantıların bireylerin iç dünyalarında yarattığı kopuşları ve yabancılaşmayı keskin bir gözlem gücüyle aktarıyor. 

Türkiye'nin yarım yüzyıllık tarihine mercek tutan Unutma Beni Apartmanı kişisel ve toplumsal bellek ekseninde zekice kurgulanmış, etkileyici bir roman.

14 yorum:

  1. Nermin Yıldırım bu kitabı üçleme olarak planlamış ama ilk kitabı olduğu için üçleme olarak başlamak çok iddialı gelmiş ve o ibareyi koymamış. Benim katıldığım söyleşisinde bahsetmişti 2. kitap ''Rüyalar Anlatılmaz'' 3. kitap da ''Saklı Bahçeler Haritası'' ben mesela son kitaptan başlamıştım bilmeden:) Gerçi kahramanlar ortak sadece, konular birbirinden faklı, o yüzden bağımsız okunabiliyor... benim de çok sevdiğim bir yazar, heyecanla takip ediyorum. sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aaa üçleme olduğunu bilmiyordum, madem ki artık biliyorum bu sırayla okuyayım madem:) teşekkürler Gül Hanım, sevgiler:)

      Sil
  2. yazarın daha önce hiç bir kitabını okumadım ama bu yorumdan sonra bir şans verebilirim sanırsam ... güzel paylaşım için teşekkürler....

    YanıtlaSil
  3. Kitaptaki karekter olan Süreyya ile aramda şuanda gizli bir bağ oluştu. Onun için bu kitabı okumaliyim. Bu arada Nermin Yıldırım ibbende daha önceden hiç okumadım.

    YanıtlaSil
  4. harika! nasıl da güzel anlatmışsın hemen koşup kitabı bulup okuyasım geldi listeme eklenecek :) ben de sanırım Nermin Yıldırım okumaya Unutma Dersleri ile başlıycam elimde o var çünkü :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Nermin Yıldırım'la tanışmalısın bir an önce;)

      Sil
  5. Söyleşi vesilesiyle okuman çok güzel olmuş. Sanırım her kitabın okunma zamanı var ve zamanı gelince bir şekilde kendisini bize hatırlatıyorlar :))

    YanıtlaSil
  6. yine okuyamadıkalrımdan ama ya , çok pis merak ettim :D

    YanıtlaSil