20 Aralık 2014 Cumartesi

Çekiliş Vaaaaaar!:)




Çekilişe katılayım diyorsanız buyrun buradan:)

http://ilknur--akpinar.blogspot.com.tr/2014/12/dolu-dolu-cekilis.html

5 Aralık 2014 Cuma

AŞK ZAMANI- Necip Mahfuz


Kırmızı Kedi Yayınları
133 sayfa
Çeviri: Dilek Şendil

Necip Mahfuz okumaya Kahire Üçlemesiyle (Saray Gezisi, Şevk Sarayı, Şeker Sokağı ) başlamış ve yazarı neden bu kadar geç keşfettim diye üzülmüştüm. Yazarın dili öylesine akıcı ki daha ilk satırlardan itibaren gerçek dünyadan kopup kendinizi hikayenin içinde buluyorsunuz.

Kitabımızın konusuna kısaca değinirsek, Ain Hanım, herkesin saygı duyduğu, zengin ve hayırsever bir kişidir, oğlu İzzet 6 yaşındayken dul kalmıştır. Roman, İzzet'in hayatı ve seçimleri üzerinden ilerlemekte.

Aşk Zamanı da gayet akıcı, güzel bir roman ancak bana olaylar çok çabuk gelişti gibi geldi. Haydi hooop İzzet birden büyüdü, bi baktık yaşlandı falan...Kahire üçlemesinde derin karakter ve durum tahlilleriyle üç kuşağın hikayesini toplamda 1302 sayfada (Saray Gezisi 527, Şevk Sarayı 448, Şeker Sokağı 327) okuyunca bu roman bana gayet hızlı geldi tabi:) Ama Necip Mahfuz okumaya başlamak için güzel bir tercih olabilir...

"Bizim oralarda kusurlar bire bin katılarak aktarılır, ama iyilikler başka çare kalmayana kadar göze görünmezdi."

"Bu dünyada mutluluğun sırrını biliyor musun?" diye sordu.
"Tanrı'nın ilelebet senden saadeti esirgememesi."
"Yok. Parayı yalnızca yaşam aracı olarak görmektir."

"Fedakarlık... yani fedakarlığın değerini kabul etmek gerekmez mi?"
İzzet gülmeye başlamıştı yine, "Tabi gerekmez, mazeretsiz aptallıktan başka bir şey değildir zira."


Kitap Tanıtımından:

Yirminci yüzyılın ilk yarısında, Kahire; varlıklı, dul bir kadın: Ain hanım. Şımartarak büyüttüğü oğlu İzzet, arkadaşı Hamdun, ikisinin de âşık olduğu güzel Bedriye ve bahtsız Seyyide; bütün bir mahalle ve o mahallede Mısır'ın saklı yüzü. Necip Mahfuz, Aşk Zamanı'nda okurunu umutsuz bir aşkın çevresinde ördüğü entrikalara, yeraltı örgütlerine, örtünmeye mahkûm kadınların cesaretle adım attığı tiyatro ve gösteri dünyasına götürüyor. Gerçekleşmeyecek hayallerin peşinde koşan, yolunu tesadüflerle ören ve kendi tercihi olan yalnızlığın içinde avunmaya çalışan amaçsız ve hedefsiz İzzet, en yakınlarının kaderini değiştirecek adımı attığında bu seçimin yalnız onlara değil kendine de ihanet olduğunu çok sonra anlayacaktır. 

Kulüpteki odasına kapanıp hayatını gözden geçirmeye başladı. İlk kez değildi, ancak duyguları altüst olmuştu. Önceleri boşluktan bunalırdı, fakat sonra o boşluğu inanmadığı bir işle doldurmuştu. Doldurmamış mıydı? Oysa İzzet ne tiyatro adamıydı ne de gece kulübü ona göreydi. "Ömrümde yaptığım işler bir şeylerden, arzuladığım şeylerden ya da intikam duygularından kaçış oldu hep," diye geçiyordu zihninden. "Beni yoldan ilk çıkaran annemdi, tamamen iyi niyetle hareket etmişti oysa. Böyle şeyleri anlama ya da sindirme yeteneğinden yoksunum. Tek istediğim biraz huzur. Kendimle barışık olmaya ihtiyacım var."




3 Aralık 2014 Çarşamba

KENTSEL DEVRİM- Henri Lefebvre

Sel Yayıncılık
175 sayfa
Çeviri: Selim Sezer


Yine sayfa sayısı, okuma süresiyle ters orantılı bir ilişki içinde olan bir kitapla karşı karşıyayız. Çok zor oldu bu kitabı bitirmem, bitirdiğimde ise ölü balık gibi bakıyordum!:) Önemli kısımlarını tekrar gözden geçirdiğimde ancak kafamda bir şeyler şekillenmeye başladı.

Yazar, bu eseri 1970 yılında yazmış, 1991'de de vefat etmiş. Kitabın konusu çok güzel aslında, şöyle ki kentleşmeye giden yolda yaşanan süreçler; kırsal yaşamın, tarım toplumuna, onun endüstriyel topluma ve nihayet endüstriyel toplumun da kentsel topluma evrilmesi; siyasal iktidar, sanayi şirketleri ve halkın kentleşme sürecine etkileri anlatılıyor. 

Yazarın ilginç tespitleri var aslında. Örneğin;

Sanayileşme/kentleşme küresel sürecinde, büyük şehrin parçalanarak banliyöler, toplu konutlar, sanayi kompleksleri, uydu kentler gibi ne olduğu belli olmayan çıkıntılar doğurduğu; kentsel yoksulluğun yanında kırsal yoksulluğun da hüküm sürdüğünü belirtmiş. Adamcağız 1970'de bunu dediyse günümüz Türkiye'si için ne derdi acaba?!

Kent merkezinin doygunluk noktasına ulaşıncaya kadar dolduğunu, sonunda ise çürüdüğünü ya da bölündüğünü; sanayileşme sürecinde kriz yaşamayan toplumların kentleşme sürecinde bunu kesinlikle yaşayacaklarını  ifade etmiş.

Kitap biraz kavramsal düzeyde kalmış gibi geldi bana. Pratik anlamda daha çok faydalanacağımı umuyordum ama olmadı. Bir de yazardan önceki ekolleri de (bir Marksist yaklaşım bu konuda ne demiş mesela) az buçuk bilmek gerekiyor.

Kitap Tanıtımından:
Kent ve kentleşme konusu bugün toplumsal, politik ve ekonomik yönleriyle giderek daha fazla tartışılan bir gündem haline geldi; Henri Lefebvre'in eserlerine daha fazla referans verilmesinin, öneminin artmasının nedeni de bu. Kentsel Devrim, Lefebvre'in Mekan'ı toplumsal analizin merkezine alan ilk eseri. Bu bakımdan mekan ve kent konusundaki çalışmalar kadar, sosyoloji, Marksist analiz ve radikal politika için de temel bir metin. 

Lefebvre, "toplumun bir bütün halinde kentleşmesi" hipoteziyle yola çıkarak, hep kır-kent çelişkisi içinde ele alınan şehir kavramının ortadan kalktığını, ortaya çıkan "kent toplumunun" yeni yorum ve yaklaşımlar geliştirilmesi gereken karmaşık bir araştırma olarak görülmesi; kentin ise toplumsal analiz ve pratiklerin merkezinde yer alması ve şehirleşme sorunuyla sınırlanmaması gerektiğini öne sürüyor. Onu yalnızca tüketimin ve yeniden üretimin değil, kapitalist üretimin de merkezine yerleştirerek, toplumsal-siyasal mücadeleyi üretim-fabrika eşleşmesinden koparıp, üretim-kent ölçeğine ve vizyonuna taşıyor. Metalaşma, pazar, bürokratikleşme üzerine kurulu soğuk ve modernist kentleşme/şehirleşme yaklaşımını reddederek, kentin sakinlerinin canlı deneyimlerinin altını çiziyor. 

Şehir miti, kalıplaşmış biçim ve biçimciliğe karşı, özgün sosyal ilişkiler, kendi kaderini çizebilme ve bireysel yaratıcılığın öne çıktığı bir Kentsel Devrim hayal ediyor.