20 Temmuz 2014 Pazar

BORA'NIN KİTABI-Ayşe Kulin

   



Everest Yayınları
383 sayfa-cep boy

         Ayşe Kulin'i Adı Aylin kitabıyla tanımıştım, yanılmıyorsam orta 2 ye gidiyordum. Aylin'in yaşamından, mücadeleci ruhundan etkilendiğim kadar Ayşe Kulin'in dilinden, kurgusundan da çok etkilenmiştim. Sonrasında Sevdalinka, Füreya, Köprü, Nefes Nefese, Bir Gün, Bir Varmış Bir Yokmuş, Veda, Umut, Hayat, Hüzün, Türkan kitaplarını okudum ve hepsinden ayrı bir tat aldım. Bu kadın ne yazsa güzel yazıyor, gözüm kapalı alırım diyordum. 
      
        Gizli Anların Yolcusu'nu ise 2012'de okudum ancak Ayşe Kulin'in önceki kitaplarından aldığım lezzeti bulamadım. Biraz zorlama bir roman olarak gelmişti. Bilemiyorum belki de konunun alışılmadık olması nedeniyleydi bu düşüncem ama Gizli Anların Yolcusu benim için bir hayal kırıklığı olmuştu.
     
       Bora'nın Kitabına da uzun süre elim gitmedi. Baktım ablamın kütüphanesinde var hadi bi okuyayım diyerek ödünç aldım ve Haziran ayında okuduğum iki kitaptan biri de Bora'nın Kitabı oldu.

         Gizli Anların Yolcusunda, yayınevi sahibi İlhami ile eşi Eda'nın arasına oğullarının ölümüyle birlikte aşılması güç bir mesafe giriyor; kızları Derya'yı olanlardan fazla etkilenmemesi için yurt dışına gönderiyorlardı. Eda oğlunun ölümünden kendini suçlayarak iyice kabuğuna çekiliyor; İlhami de bu boşlukta kendini birden eşcinsel bir ilişkinin içinde buluyordu.

           Gizli Anların Yolcusunun devamı niteliğinde olan bu kitapta ise bu sefer olaylar Bora'nın gözünden aktarılmış. Bora'nın aile ortamı, yaşadığı çevre, arkadaşları, Bedrettin'den Bora olma yolunda  verdiği mücadele anlatılmış. Devam kitabı olması ve ilk kitaptan umduğumu bulamamış olmam nedeniyle beklentim çok yüksek olmadı. Okunması kolay, akıcı ancak eski Ayşe Kulin romanlarından aldığım tadı yine alamadım.




            Kitap Tanıtımından:

        Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!"


     Acımasız günlerin gölgesinde geçen çocukluğunun yaralarını sarmak ve geçmişini silmek için İstanbul'a gelen genç bir adam: Bora. Tam hayatını değiştiren aşkı bulup umudu yeşerdiğinde, geçmişi yeniden karşısına çıkacak ve kendi öyküsünü anlattığı Bora'nın Kitabı onu bir girdabın içine sürükleyecek.

      Gizli Anların Yolcusu'ndan tanıdığımız Bora'nın hazin öyküsüyle Ayşe Kulin, sadece genç bir adamın kişisel varoluş mücadelesini değil, bu coğrafyanın zorlu koşullarında bir insan, bir âşık, bir birey olabilmenin imkânsızlığını da anlatıyor.

      Bora'nın Kitabı kabuğundan sıyrılmaya ant içmiş insanların büyük mücadelesinin romanı.

BİR ODADAN BİR ODAYA- Elif Güney PÜTÜN

   




Doğan Kitap
171 sayfa
Çevirmen: Nükhet İzet

        Yılmaz Güney'in kızının, yaşadığı zorlukları, babasını, oradan oraya savrulan yaşamını, ünlü bir babanın kızı olmanın getirdiği sorumlulukları ve sıkıntıları anlattığı bir roman Bir Odadan Bir Odaya. 
    Ünlü birinin çocuğu olmak güzel bir şey olsa gerek diye düşünürdüm ama kazın ayağı hiç de öyle değilmiş...Yazar çocuk gözüyle aktarmış yaşadıklarını, mavi valiziyle sürekli olarak yer değiştirmesini, annesine, babasına olan özlemini, mükemmelliyetçi bir babanın kendisine yaşattığı zorlukları, psikolojik baskıyı çok basit, sade ama çok etkileyici bir dille anlatmış. Hayatına giren ama kalıcılığı olmayan, ruhuna değmeyen insanlardan gölge diye söz etmesi çok etkileyiciydi özellikle. Sevgisizlik, ilgisizlik, yüksek beklentilerin çocuk ruhunda açtığı yaraları tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren yazar, kitabı Fransızca olarak yazmış aslında ama çeviri çok güzel olduğundan duygu kaybı yaşanmamış bence. 


Kitap Tanıtımından:

Elif Güney Pütün, sinemanın çirkin kralı babası Yılmaz Güney’i bambaşka bir pencereden yansıtıyor…
İşte babam böyle bir aynaydı. Önden parlak, arkadan sırlıydı.
...
Babam sadece bir put değil, 
sadece bir poster değil, sadece bir görüntü değil. 
O, mücadele.
O, öfke. 
O, bağışlama. 
O, aşk.
Hepimiz gibi o etten kemikten bir insan.

Elif Güney Pütün, babası Yılmaz Güney’i bambaşka bir pencereden yansıtıyor. Küçük bir kızın acılarını, yalnızlığını ve çaresizliğini anlatırken bir baba, bir eş ve bir insan olarak bilinmeyen yönleriyle yepyeni bir Yılmaz Güney portresi sunuyor okura.

Yazar Hakkında:
3 Ağustos 1966’da İstanbulda doğdu. 15 yaşına kadar Türkiye’de yaşadı, 1981 yılında ailesiyle birlikte Fransa’ya yerleşti. Liseden sonra Psyco-Pédagogie yüksekokulunu bitirdi. Eğitiminin ikinci yılında yaptığı bir staj sırasında otistik çocuklarla tanıştı ve tüm iş hayatını onlara adadı. Psikanalitik formasyonunun yanı sıra aile terapisti formasyonu da iş hayatını ve kişisel hayatını zenginleştirmeye devam etti. Eşi ve iki çocuğuyla Fransa’da yaşıyor.

Kaynak: http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Bir+Odadan+Bir+Odaya-1566

17 Temmuz 2014 Perşembe

TESS- Thomas Hardy






Martı Yayınları
543 sayfa
Çeviren: Özgür Umut Hoşafçı



     Her ay klasik bir eser okuma hedefim kapsamında olan bir kitaptı Tess. Kitaba başlarken Kamelyalı Kadın etkisi yaşayacağımı düşünerek büyük umutlar besledim ama aradığımı bulamadım malesef:(  Kamelyalı Kadın'da "konu basit ama ne güzel anlatmış yazar, klasiklerin klasik olma nedeni de bu sanırım" demiştim. Tess'de karakterleri benimseyemedim, sevemedim. Hepsine ayrı bir uyuz oldum. Tess'i omuzlarından tutup kızım bu kadar ezik olma diyerek sarsasım, Angel'i seninki de aşk olacak diyerek paylayasım, Alec'i de Allah'a havale edesim geldi!:)

     Konumuza kısaca değinirsek...19. yüzyıl İngiltere'sinde toplumsal sınıflar önem arz etmektedir. Alt sınıfa mensup olan Tess, babasının aslında soylu bir aileye (d'Urbervilles) mensup olduklarını öğrenmesiyle soylu akrabalarının yanına gönderilir, olur ya zengin bir kısmeti çıkar da hanımefendi sınıfına terfi eder biz de paçayı kurtarırız babında. Tess'in hayatı da bu kararla tamamen değişir. 

     Ayrıca o dönemdeki romantizm anlayışı günümüzden bir hayli farklıymış. Örneğin;

     "Sana otlaktaki o son günden beri düşündüğüm çok önemli bir şey sormak istiyorum. Yakında evlenmeyi düşünüyorum. Çiftçi olduğum için çiftlik idaresini iyi bilen bir eş istiyorum. Karım olur musun?" şeklinde bir evlilik teklifi düşünemiyorum. Oldu canım mutluluklar sana! Çiftliğe ırgat alıyordun sanki tövbe tövbeee....

     Ya da "Ah o incecik kolların, bacakların nasıl da titriyor! Yeni doğmuş bir buzağı kadar zayıf olduğunun farkında değil misin?" Olmadı Thomascım yeni doğmuş ceylan falan de bari buzağı nedir yahu?


     Kitabı okurken yazım hataları, anlam bozuklukları nedeniyle zorluk yaşadım. Alın size bir kaç örnek:


...Yüzünü yakın zamana kadar yabancısı olduğu vadiyi çevreleyen doğal engeli aydınlatıyordu. (s. 117)

...Sizin hakkında aldığımız onca haberden sonra böyle olacağını kim tahmin ederdi? (s.126)

...Tess uzun süre eve kapandıktan sorna evde yapabileceği hiçbir şey olmadığını görünce bu süreyi tarlalarda çalışarak değerlendirmek istemişti. (s.137)

...Diğer kadınların davranışları da aslında az çok Tess'inkiyle tüm topluluk her demetin tamamlanışında, kadril dans oyuncuları gibi  yan yana geliyor, her biri demetini on ya da bir düzinelik yığınlar meydana gelinceye kadar ötekilerinin üstüne bırakıyordu. (s.137)

...Doğrusunu söylemek gerekirse hem müzik, hem de bunun çalmışı zayıftı; ama aralarındaki yakınlık tamdı. (s.183)

   Her şeyde, toplumsal bir düşünceyle herkesle birlikte çalışdan Angel Clare arada sırada başını kaldırıp bakıyordu. (s.205)

...Görebildiği kadarıyla, bu güne dek bu kültürün etkisi altında yetişenlerin yalnızca entelektüel yeteneklerinin etkilenmişti. (s.241)

...Clare'in aşkının ateşi öylesine elle tutulurdu ki, Tess bu sevgiden yakıcı güneşte altında duran bir çiçek gibi kaçmaya çalışıyordu. (s.248)

...Angel düğünden önce, yalnızca birer aşık ve sevgili oldukları şu dönemde, Tess'le birlikte bir gezinti yaparak mandıradan uzakta bir gün geçirmenin çok iyi olacağını. (s.300)

...Törenini heyecanı da yatışmıştı artık.(s.308)

...Aralarındaki anlaşmazlığı gizli tutmaya, konu üzerinde herhangi bir tartışma, konuşma yapmadan girmeden kendiliklerinden karar vermişlerdi. (s.361)

...Tess kıza yaklaşmıştığında kocasının kardeşleri hemen arkasından geldiler...(s.420)


     Kitabın kapağı da itici geldi bana. Fotoğraf kapaktansa çizim kapakları tercih ediyorum sanırım. Çizimler daha doğal, daha içten, daha yaratıcı geliyor. 


     Martı Yayınlarının kitaplarının bölümler halinde ilerlemesi ise olumlu bir özellik zira şu bölümü de okuyayım sonra yatarım diye diye baya bir bölüm bitiriyorum:) O yüzden Martı'nın kitapları kalın da olsa bir çırpıda bitiveriyor.





     Tess'in filmini de merak ettim doğrusu. Roman Polanski romana oldukça sadık kalarak çekmiş filmi ve Charles Manson çetesi tarafından öldürülen karısı Sharon Tate'e ithaf etmiş zira Sharon Tate bu romanın filme çekilmesini ve başrolde de kendisinin oynamasını istemiş.



     Her ne kadar yazarın bu kitabından umduğumu bulamasam da Çılgın Kalabalıktan Uzak romanı bir sonraki tercihim olacak.


Kitap Tanıtımından:


     Thomas Hardy'nin en güçlü eserlerinden biri olan ve ünlü yönetmen Roman Polanski'nin sinema tarihinin bir başyapıtı haline getirdiği Tess, 19. yüzyıl İngiltere'sinin toplumsal yargılarını ve bireysel analizlerini içeren, estetik düzeyi yüksek, lirik bir hikâyedir.Toplumun alt sınıfından bir aileye mensup olarak dünyaya gelen Tess, ev işlerinden başını kaldıramayan annesi, sarhoş babasına rağmen kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmaktadır. Hayatını kazanmak üzere işe başladığı mandıra çiftliğinin beyinin Tess'e olan karşılıksız duyguları, genç kızın kaderini bilinmez bir yola sürükleyecek, Tess, gerçek aşkı ve yaşamın ona dayattığı yol arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır…

Yazar Hakkında
     Thomas Hardy, (d. Dorchester 2 Haziran 1840 - ö. Dorchester 11 Ocak 1928) İngiliz yazar ve şair.
      Thomas Hardy 1840'ta bir dülgerin oğlu olarak dünyaya geldi.İlk sanat duygularını babasının çalıştığı yapılar karşısındaki gözlemleriyle geliştirmiştir.Mesleği mimarlıktır.Londra'da okumuştur. Mezuniyetinin ardından yazarlık hayatına atıldı. Önceleri roman yazdı, daha sonra romanı bırakarak şiir alanında çeşitli eserler verdi. Kır ve köy romanları yazarak, İngiliz romancıları arasında bu çığırın en önemli yazarı sayıldı. Kır manzaralarının tasvirinde, yerli hayatı aksettirmek ve köylülerin ruh hallerini incelemekte üstün bir başarı gösterdi.
     Romanları 19. yüzyıl İngiliz romancılığının gerçekçiliğin zirvesine ulaştığı çağın öncüleri olma vasfını taşır. Romanlarındaki kahramanları tamamı ile gerçekçi bir görüşle ve abartı olmaksızın anlatır. Yapıtlarının önemli bir bölümü İngiltere'nin güneybatısındaki hayalî Wessex adlı bir bölgede geçer.1878 - 1895 arası, yazarın en başarılı dönemi olarak görülmektedir. Ömrünün son 30 yılını sadece şiir yazarak geçirmiştir.

Eserleri
  • Bir Çift Yeşil Göz (1873)
  • Çılgın Kalabalıktan Uzak(1874)
  • Tess (1891)
  • Karanlık Jude
  • Ağaç İşçileri
  • Orman Köylüleri
  • Yuvaya Dönüş
  • Ethelberta'nın Eli
  • İlgisizin Biri
  • Kulede İki Kişi
  • West Poley'deki Serüvenlerimiz
  • Wessex Öyküleri
  • Garip, Neşeli ve Sıradan
  • Solmuş kol
 Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Thomas_Hardy

16 Temmuz 2014 Çarşamba

D&R Alışverişim

     Her sene olduğu gibi bu sene de D&R'ın 5 TL kampanyası vardı. Kotamı çokça doldurmuş olmama rağmen bu kampanya beni yine cezbetti:) Bu sene Can Yayınlarının yanısıra Doğan Kitap'ın da bazı kitapları kampanya dahilindeydi. Ve işte aldıklarım:)




     Romanovların Son Evi'ni internetteki olumlu yorumlar üzerine almaya karar verdim. Birand ve Nilüfer'i ise mağazada görünce aldım, Birand internet sitesinde indirimde değildi, 5 lira olduğunu görünce öyle bir sevinçle kucakladım ki kitabı görülmeye değerdi:) Demek internetle mağazada farklı kitaplar kampanyada olabiliyormuş bunu öğrendim. Mağaza gezmenin faydaları dedim takdir ettim kendimi:) Hatta Ankamall D&R'a ilk gittiğimde Boş Koltuk ve Romanovların Son Evi kalmamıştı, kös kös dönmüştüm. 3 gün sonra başka bir niyetle gittiğimde görünce çok sevindim. Demek ki bitti nasıl olsa diyip gitmemezlik etmemeli  ara ara da olsa yoklamalıymış.

     Boş Koltuk'u da çok merak ediyordum. Harry Potter serisini henüz okumadım, onu okumadan Boş Koltuk'u okuyayım bari dedim zira Harry Potter hayranlarında hayal kırıklığı yaratmış bu kitap.

     Bir Odadan Bir Odaya'da kızı Yılmaz Güney'i anlatmış, ben de okumaya başladım bile:)


       Herkese keyifli okumalar...

3 Temmuz 2014 Perşembe

YOKYER- Neil Gaiman



İthaki Yayınları
371 sayfa

Eskiden gerçek hayata ilişkin romanları okumayı sever(Ayşe Kulin bağımlılığım o dönemlerden kalmadır), fantastik kitaplara ise çok önyargılı yaklaşırdım. Fantastik kitapları vakit kaybı olarak görürdüm. Sonra bir dönem okumaya ara verdim, hala yanarım o kayıp yıllarıma…Tekrar okumaya başladığımda ise kitap tercihlerimi tür bazında çeşitlendirdim ancak fantastik türe olan önyargım devam etti.

Yaş ilerledikçe yaşanmamışlıklar, keşkeler, kayıplar vs.lerle törpüleniyorsunuz ve hayat zaman zaman ağır gelmeye başlıyor ve gerçekte yaşayamayacağınız olayların yaşandığı bir dünyaya kaçmak istiyorsunuz. Hayali bile güzel geliyor olmazların… İşte bu noktada fantastiğe olan direncim kırıldı. Ve YOKYER ile önyargım tamamen yıkıldı.

Kitabı gördüğüm ilk anda kapağına hayran kaldım, konusunu dahi bilmeden okumalıyım dedim. Kapak resmen beni oku diye çağırdı!

Kahramanımız Richard Mayhew sıradan bir hayatı olan sıradan bir adamdır.  Bir gün yolda gördüğü yaralı bir kıza(Door) yardım eder ve kendisine Aşağı Londra’nın kapıları açılır ve macera burada başlar, Richard eski hayatını geri kazanmak için mücadeleye başlar.  Çok sıcak, esprili bir anlatımı var yazarın. Öyle ki kitaptaki kötü karakterlere (Bay Croup ve Bay Vandemar) bile bir sempati besledim:) Kızamadım onlara veya Door ve Richard’ın peşine düştüklerinde korkmadım, onlardan bile pozitif elektrik aldım:) Neil Gaiman’ın tarzını çok beğendim ve diğer kitapları da listeme girdi.

Kitap Tanıtımından

Genç ve iyi kalpli Richard Mayhew'un sıradan hayatı, bir kaldırımda karşısına çıkan yaralı genç kızın hayatını kurtarmasıyla sonsuza dek değişir. Bu iyilik Richard'ı var olduğunu hayal bile etmediği bir dünyayla –şehrin altındaki terk edilmiş Metro istasyonları ve kanalizasyonlarda gelişmiş karanlık bir yaşamla– tanıştırır. O artık, yarıklardan düşen insanların yaşadığı Aşağıtaraf'ın bir parçasıdır... ve eğer bildiği dünyaya dönmek istiyorsa, gölgelerin ve karanlığın, canavarların ve azizlerin, katillerin ve meleklerin şehrinde yaşamayı öğrenmek zorundadır..


Gaiman, basitçe söylemek gerekirse, hikâyelerin hazine evi gibi ve biz de ona sahip olduğumuz için şanslıyız... Stephen King

2 Temmuz 2014 Çarşamba

YAZIN ÖYKÜLERİ- Buket Uzuner



Everest Yayınları
324 sayfa

Buket Uzuner’le üniversite 1. sınıfta zorunlu olarak okutulan Balık İzlerinin Sesi isimli kitabı sayesinde tanışmıştım. Zorunluluktan mıdır nedir kitabı güç bela okumuş bir daha da Buket Uzuner okumam demiştim. Kitabın konusunu dahi hatırlamıyorum şu anda. Zorunlu olarak yapılan her şeyin ters teptiğini, bünyemde alerji yaptığını bilmeme rağmen yıllarca elim gitmedi Buket Uzuner’in kitaplarına... Ta ki geçen sene okuduğum Kumral Ada Mavi Tuna’ya kadar…

Kumral Ada Mavi Tuna’yı o kadar beğendim ki yazarın diğer kitaplarını da okumalıyım hemen dedim. Ardından İki Yeşil Su Samuru’nu okudum ve onu da çok beğendim. Yazın Öyküleri ise beklemede kaldı biraz. Haziran ayında işlerimin yoğunluğu dolayısıyla hafif bir şeyler okuyayım, romana başlarsam hemen bitiremem, başını sonunu unuturum, kısa kısa öyküler iyi gider diyerek başladım Yazın Öyküleri’ne…

Bu kadar girizgâhtan sonra gelelim kitabımıza. Yazarın daha önce de yayımlanmış bulunan öykülerinin derlendiği kitapta 15 tane öykü var.

Fantastik öğelerin olduğu “St. Petersburg’da Feodor Diye Biri”, “Şairler Şehri” öyküleri ile “İkizlerden Biri”, “Otuz Yedi Yaş”, “İçinden Deniz Geçen Şehir”, “Şiirin Kızkardeşi Öykü” favori öykülerim oldu.


Yalnız “kısa kısa, bağımsız öyküler kolay okunur” demekle yanılmışım, laylaylom eğlencelik bir kitap değil yani. Yazarın dili çok güzel, sade ama kolay ilerlemedi kitap. Öykülerin anlamı yoğun, her öyküyü sakin kafayla okuyup, okuduktan sonra da sindirmek, arkanıza yaslanıp gözlerinizi kapatıp öykü üzerine düşünme ihtiyacı hissedeceksiniz yani en azından ben öyle hissettim. 

Kitap Tanıtımından
İnsanların yaz okumalarının peşine düştüğü sıcaklarda onlara inat bu kitabın adını YAZIN ÖYKÜLERİ koydum. Hikâyeye öykü, edebiyata yazın diyerek büyümüş benim kuşağıma selam yollamak için YAZIN ÖYKÜLERİ. Çantanıza, cebinize ve içinize öyküler sığsın, sizi yalnız bırakmasın, edebiyatın şifası üzerinize olsun diye...

ALINTI: 

Düşmekten korkmadan yükselmek ne güzeldir!
Her şeyin uyumlu, canlı, dehşetli, sevinç dolu olduğu kısa zamanlı bir sevgi tünelinde doludizgin koşuyoruz. Bir yerlere çarpsak, bir yanımız incinse, kanasa, kırılsa, ancak bu tünelin dışına çıktığımızda canımız yanacak, çok iyi biliyoruz. Bu tünelin içinde hiçbir sorun, kaygı, hiçbir tehlike yok...
...
Bu bir Yazdönümü gecesi... Yazdönümü gecesinde her insanın mutlaka bir sevgilisi olmalıdır!