11 Ekim 2016 Salı

BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ- Barış Bıçakçı


167 sayfa
İletişim Yayıncılık
1. Baskı: 2004
12. Baskı: 2015

Kitabından önce filmini duymuştum bu eserin, Seyfi Teoman ve zamansız ölümü nedeniyle...

Seyfi Teoman'ın 35. yaş gününde geçirdiği bir trafik kazası sonucunda yaşamını kaybetmesi, adını ilk kez duymuş olmama rağmen çok etkilemişti beni...

Ama bilirsiniz takıntılıyımdır, kitabı okumadan filmini izleyemem:)

Ve nihayet okudum evet!:)

Orta yaşlarını süren ve aynı evi paylaşan iki adam, Çetin ve Ender... Ve onlara emanet edilen genç bir kız, Nihal...

Yaşanan kayıpların, acıların üstesinden birbirlerine tutunarak gelen Ender ve Çetin'in hayatı Nihal'in gelişiyle alt üst olur.

Arkadaşları Fikret'in kız kardeşidir Nihal...Ailesini bir kazada yitiren Fikret, Amerika'da kendisine yaşam kurmaya çalışmaktadır ve bu yaşamda bir süreliğine Nihal'e yer yoktur.

Ender ve Çetin vefa borçlarını ödemek namına Nihal'e evlerini açarlar. Başta her şey normalken sonraları ikisinin de Nihal'e aşık olması işleri karıştırır.

Bu roman klasik bir aşk hikayesi değil, aslında bir aşk hikayesi de değil...

Güzel bir dostluğun hikayesi...

Kitabın genelinde hüzün hakim...Anlatıcı Ender sanki Çetin'le birlikte bizi de düşünmeye, hatırlamaya, irdelemeye zorluyor...

 "Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal'e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu."

...

 

Altı Çizilenler:

"Biz bu dünyanın en çok ihtiyarlarını sevdik değil mi Çetin? İhtiyarlara yaraşır bir vefa duygusunun peşinden koştuk."


"Sonra sustum. Çok konuşunca olan şey: Konuşmak, anlaymak, anlamsız gelmişti birdenbire."

"Çetin bu yeni nesil bizden daha iyi besleniyor, vitamini bol gıdalar alıyor, kundağa sarılmıyor, başları arkadan basık olmasın diye yan yatırılıyor, her gün banyo yapıyor değil mi? Olanakları daha iyi, çağımız iletişim çağı, dünya ellerinin altında değil mi? Çetin sen de bir şey söylesene, Çetin bizi eziyor bu çocuk, mükemmelliğinden birkaç damla da bizim tasımıza koysun diye ağzımız açık bekliyoruz Çetin."

"Birlikte geçirdiğimiz o güzel günlere ne olmuştu? Benim aklım hep o günlerdeydi. Ne olmuştu o günlere? Yaşanan şeyler ne olur Çetin, nerede durur? Hatırlamaya ve belleğe ilişkin eğretilemeler beni kesmiyor. Tozlu tavan arasına girmek, eski bir sandığı açmak, sararmış bir defterin sayfalarını çevirmek falan diyorum, beni kesmiyor. Geçmişimizle bağlantı kurmanın tek yolu hatırlamak mıdır? Başka eylem yok mu, olamaz mı?"

"Başlayan ve biten şeyler Çetin, ölümlü olduğumu hissettiriyor bana, ölecekmiş gibi oluyorum."

"Reşit, ömür denen şeyin tedricen yaşanmasığını söylerdi. Gerçekten de öyle, herşey birdenbire oluyor. Küçük bir çocukken birdenbire, ilaçlarını platik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun."

Kitap Tanıtımından:


Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.

"Nihal'e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yap­ması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli er­kek. Biri göbekli, diğeri kel."

Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştır­madan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir ya­zar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor.

2 yorum:

  1. Kitabı da filmini de çok beğenmiştim, tekrar okumak isteyebileceğim kitaplardan biri, o naiflik, hüzün bazen insanın kitaplarda aradığı bir şey oluyor... keyifli okumalar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle çok haklısınız, bazen insan naiflik ve hüzün arıyor:)
      size de keyifli okumalar, sevgiler..:)

      Sil