16 Kasım 2015 Pazartesi

SANDIK LEKESİ- Sema Kaygusuz



83 sayfa
Doğan Kitap
6. Baskı: Kasım 2012
Öykü

Sema Kaygusuz adını nicedir duyardım ama elim bir türlü gitmemişti. Geçtiğimiz yaz D&R'ın 5 TL'lik kampanyasında görünce almamazlık edemem dedim ve 4 kitabını birden aldım:) Tabi tek sorun D&R kampanyası süresince Londra olmamdı:/ Aradaki 3500 km beni durduramaz diyerek iş yerinden  bir arkadaşımı aradım, kargoyu onun adına yolladım. Gördüğünüz üzere hiç bir şey beni durduramıyor:)

Öncelikle, kitabın ismi beni çok etkiledi, hüzünlendim, geçmişe bir özlem duydum, kendimden, çocukluğumdan bir şeyler bulabilirmişim gibi geldi...

İthaf kısmında yazılanları okuduktan sonra da etkileyici bir kitabın beni beklediğine emin oldum...


"Kökçüoğlu'nun dik yokuşunu tırmanırken, Kömürcü'nün kızı geliyor dediklerinde, üniformanı giymezden önce de kızları esmerliğinle yaktığını o vakit anladım. Ayrıca bir sır vereyim, sana aşık olmuş bütün kadınları, annemden önce ben gözlerinden tanıdım.

Senin işine son verdiğim gün yirmi yaşındaydım sense kırk iki. O gün, tanrılıktan kovulduğunda yani... ne hissettin bilmiyorum ama, bana saygınlığın o görkemli kıvancını ilk sen yaşattın. O gün sözümü kesmediğin için teşekkürler baba..."

...

Kitapta kısa kısa yazılmış toplam 13 öykü var. Ve öykülerin, bir tanesi hariç hepsinde hüzünlü bir taraf var.

Baktığınızda konular gayet sıradan esasında... Örneğin, Selametle Kalın Hanımefendi'de dar bir sokağa girmeye çalışan bir kamyonu, Sarhoştuk Yıldızların Altında'da iki eski dostun bir meyhanede demlendikten sonra eve dönüşlerini, Yülerzik'te bir bitki tasvirini okuyoruz ama Kaygusuz'un kalemiyle bir dantel misali örülüyor öyküler...Sanırım ustalık bu olsa gerek basit bir durumdan masalsı bir şeyler yaratmak...

Cümlelerin güzelliğini nasıl tasvir etsem diye düşündüm ama baktım olmayacak bir kaç örnek vereyim dedim...

"Bayan B ter içinde uyandı. Huzursuz düşler dolmuştu saçlarına."

"Anason bulutu, bahçeli meyhanede her masaya uğrayıp bir bir anı toplarken bir Kemal yudumlamış, bir Muhsin. Yan masalardan bozuk bir kahkaha duyulmuş, bir çift kanlı göz ötekiyle karşılaşmış, ortalık yerde kötü bir şiirin ezgisi yırtılmış, iki yanlış anlama olmuş, anlamı dışında tüketilmiş güzel bir sözcük ölü doğmuş, mesela kader, mesela keder..."

" Ömer Bey'i son nefesini vermeden yakalamak, duyduklarının kabasını alıp ince ayrıntıları gözleriyle görmek için, yaşlılara öncelik vererek, teker teker hasta evine doluşacaklardı."

...

Çoğu öyküde boşluklar vardı, duruma ilişkin her ayrıntı, bilgi verilmemiş okura, amma velakin anlatılmamış detaylar, söylenmemiş sözler de kalbinize değiyor, ciğerinizi yakıyor...

Kitabın şiir gibi akmasına rağmen bazı cümleleri hatta bazı öyküleri tekrar tekrar okuma gereği duydum, sindirdim...Zaten ince kitaplara ihtiyatla yaklaşıyorum ne zamandır:)

Son olarak Sandık Lekesi 2000 yılında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü de almış efendim, bilginize:)

Altı Çizilenler:

"Düşünürken hep yazardı böyle, yazmadan doğru düşünemezdi, elini oynatmadan, aklını oynatamayanlardandı."

"Kimi zaman bir bitki gibi durmak gerekebilir, hayatın olanaklarını daha iyi fark edebilmek için."

"Bitkilerle kadınların tek ortak noktası vardır, her ikisi de hiç bir zaman bildiğin gibi değildir."

"İnançların o hantal rehaveti, o güvenli tatsızlığı yerine, kuşkunun huzursuzluğunu, kalp ağrısını yeğlemelisin."

"O boğazlanan kuzu da aslan kesildi birden, bazı itler sürüye girmeden uluyamaz ya bu da öylelerinden."

Kitap Tanıtımından:

Sandık Lekesi, bir sekler atlası... 
Son dönemin en parlak yazarlarından Sema Kaygusuz, geniş bir coğrafyadan sesleniyor okuruna. Yayımlandığı yıl Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'ne değer görülen Sandık Lekesi, on üç farklı öyküyle kendisini on üç dile bölen bir yazarın çok katmanlı dünyasını kanıtlıyor. Edebiyat çevrelerinden övgü dolu eleştirler alan bu kitap, hayata dair birçok ayrıntıyı ve düşünceyi içeren, kahramanlarını kendi yazgılarına terk eden, zaman zaman okuyucusunu yazma sürecine tanık eden bir öykü kitabı. Sema Kaygusuz, sözcükleri aşarak renkler ve kokular aracılığıyla yakaladığı gizi, her öykünün mekanına özgü bir sese taşımayı ustaca beceriyor. Kısaca, Sandık Lekesi'ni okuduğunuzda, karşınıza farklı kurgularda farklı anlatıcılar çıkacak ve her biri, kendi vicdan pencerelerinden size bakacak...

4 yorum:

  1. Kitap aşkı böyle bisi olsa gerek :-) tee londra'lardan edinmişsin :D
    Bence kisa hikaye okumak daha guzel.. tabi ben daha cok kisa-uzun hikaye tarzini sevdigim icinde olabilir ama kisa hikayede birkac sayfaya bir romanlik veya bir anlik şeyler -duygu,düşünce,olay vb.- sığdırmak büyük bir yetenek, her yazarin harcı degil sanki.. yanlışsam düzelt..
    Yorumundan anladığım kadariyla yazar da kisa hikayeyi başarılı kullanmış bir kimse.. su an elimde bisuru -cidden bisuru- kitap oldugu icin ileri bir tarhte okumak isterim..
    Senin blogunda takildikca kitap listelerim kabariyor :D
    Bol okumali günler dileğiyle :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet yaa engel tanımıyorum valla!:) kendimden korktum:))
      kesinlikle doğru tanımlamışsın! öyküleri kısacık ama aynı zamanda da dolu dolu! insanda bir şeyler yarım kalmış duygusu yaratmıyor, "bu niye burda bitti şimdi" demiyorsun! ve evet kesinlikle herkesin harcı değil!
      o listeler hiç azalmaz ki ama!:)
      keyifli okumalar sana da canım:)

      Sil
  2. elimde ama okuyamadıklarımdan , yoksa okuduklarımdan mı , neyse o aralarda bir yerlerde işte:D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) insan hatırlayamıyo yaa:) ben de en çok aldığım kitabı bi daha alırsam diye korkuyom:) benim hafıza o kadar gidebiliyo!:)

      Sil